10 Ağustos 2011 Çarşamba

HAYATIMIZ BOYUNCA UNUTAMAYACAĞIMIZ BİR GÜN GEÇİRDİK...



Tüm arkadaşlarım toplanıp kendini yalnız hisseden o sımsıcacık kalplerin aslında yalnız olmadıklarını hissettirmek için küçük bir ziyaret yapmak istedik ve bunun için hepimiz yürekten, istekle, sorumluluklar alarak çalıştık.





O gün geldiğinde hepimiz çok heyecanlıydık, birbirlerimize hazırlanırken yardım ettik, kostümlerimiz nasıl daha iyi olur konusunda fikirler verdik...



O meraklı ve gülen gözler, bizleri gördüklerinde;


Şaşırdılar,


Mutlu oldular,


Kucakladılar,


Belki çocuklarına,


belki de torunlarına benzettiler.

Bizlerde hiç yabancılık çekmeyerek onlara sıkıca sarıldık...


Onlarla tavla oynadık,


yataklarından kalkamayanları odalarında ziyaret ettik,


karşılıklı oyunlar oynadık,


halay çektik,


hazırlamış olduğumuz halk oyunu gösterisini sergiledik,



kollarına girip sohbet ettik,



dans ettik,





onlar için oluşturduğumuz repertuardan şarkılar söyledik,



 yeni oyun taktikleri öğrendik,


kendi elleri ile yaptıkları takılardan hatıra olsun diye aldık,



galiba onları çok yorduk,




onları daha fazla yormamak için hatıra fotoğrafları çekindik ve


arkamızdan el sallamalarını izleyerek


buruk bir şekilde oradan ayrıldık.

Bizlere anlattıkları hikayeler sonrası yanlarından çok şey öğrenerek, onları çok daha iyi anlayarak ayrıldık. 
Elbet bir gün bizde bu yaşlara geleceğiz belki kendi evimizle hayat arkadaşımızla birlikte, belki de yalnız, belki çocuğumuzun evinde torunlarımızla birlikte, belki de böyle bir huzur evinde hayatımızın en güzel dönemlerinden birini  yaşayacağız. İşte o zaman da bu umutla bekleyen gözleri, farklı hayat hikayeleri ile dolu bu insanları hep hatırlayacağım..

4 Ağustos 2011 Perşembe

DENİZ; UCSUZ BUCAKSIZ GÜZELLİK


BEN DENİZE AŞIĞIM

Mehtap’lı gecede olta atarım
Gam keder unutur orda yatarım
Sonunda bir güzel suya batarım
Deniz bana ben deniz’e aşığım

Dalgayla yıkanır çakıllar taşlar
Mercan’ı çekersin inci’dir dişler
Seherde ötüşür Martı’lar Kuşlar
Deniz bana ben deniz’e aşığım

Yengeç’le karides beraber yaşar
Yunuslar İnsanı görünce coşar
Ne güzel balıklar oltaya düşer
Deniz bana ben deniz’e aşığım

Deniz dalga ile köpük savurur
İnsanı sıcağı yakıp kavurur
Dalgıçlar zıpkınla balıklar vurur
Deniz bana ben deniz’e aşığım

Bir sürü deniz analarının akdeniz kıyısına vurduğu o sonbahar gündünden kalma bir kare...

Bir insanın en önemli mutluluğu, huzurudur bence. O sonbahar gününde bu kareyi ve diğer kareleri huzur dolu bir anda çektim. Çok zor değil aslında huzuru barındırmak, nasıl pilav yapmak için pirinçlerin kötüsünü ayıklıyoruz ve geride iyileri kalıyor aynen öyle olmalı hayatta. Neyse huzurunu bozan, çıkar hayatından ya da düşünme, unutma ki bu hayata bir defa geliyorsun ve bir daha gelmeyeceksin. Her şeyi gönlünce yaşa, hayatın tadını çıkar, olabildiğince az keşke de, sev sevil ve unutma ki her zaman GÜL. Sana daha çok mutluluk getirecektir, bunlar. Huzuru elde etmenin en kısa yolur inan. Mutlu, sakin, sevdiklerimle birlikte, sağlıklı, huzur dolu bir yaşam benim için eşi olmaz bir duygudur.. Elbette bunun içinden elimden geleni yapıyorum. Çook zor kazanılan ancak çok çabuk kaybedilen bu duyguyu elde etmek için bıkmadan usanmadan ayıkla pirinçin kötülerini...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

GEL GİT



Dalga misali gidip gele, gidip gele yaşıyoruz. 1 yıl, 2 yıl, 3 yıl derken hep bir umutla gidiyoruz geliyoruz. Peki bu sefer gittikten sonra geri gelecek miyiz? Gerçi görülmüş mü, gidipte gelmeyen dalga? Elbette geleceğiz, bizi kavuşturan bu şehirde yine gün batımını izleyeceğiz, yine zamanın farkına varmadan sabahın ilk saatlerine kadar sohbet edeceğiz. Belki yine rüzgar çıkacak bizleri ayrı yerlere götürecek ancak tekrardan aynı yere getirecek. İşte orası da tam nokta İzmir olacak...

Aşık olduğumuz şehir, bizi karşılayan, kavuşturan şehir, her yerinde köşesinde binlerce anılarımızın olduğu şehir, İzmir. Bir şeyi 40 defa söylersen olur derler ya, bende kırk bin defa söyleyeceğim ki tekrardan İzmir' de dalgaların gidip gelişini birlikte izleyelim...

İZMİR


Aşığım sana...Bir yandan güzelliğine güzellik katan diğer yandan da gizemli tepelerin arkasından doğan güneşine. kuşları, çiçekleri, böcekleri aşka davet edişine aşığım.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

ÖLÜMSÜZLEŞTİR KENDİNİ



Yazmak... Harfleri, heceleri, bir araya getirerek kelimeler, cümleler kur. İçinden geldiği gibi, hiçbir şey saklamadan tarihin o gizemli sayfalarına iz bırak. Konuştukların gibi rüzgara kapılıp uçmasın, dünya durana kadar yaşasın diye yaz.

Sdece kağıda değil; ağaca, taşa, duvara, kaldırıma, kitapların kuytu köşelerine, not defterlerine, günlüğe, ajandaya yaz. Kaleminin bitene kadar, yorulana kadar yaz. Aşkını, özlemini, arzularını, nefretini, sevdiklerini, sevmediklerini, düşüncelerini, hayallerini bıkmadan usanmadan yaz, yeter ki yaz.

Yaz ki bu mısralar da, satırlar da, dizeler de, cümleler de yaşa. Nazım Hikmet gibi Orhan Kemal gibi ölümsüzleştir kendini...

15 Temmuz 2011 Cuma

Her Türkiye Cumhuriyeti gencinin okuması gereken bir kitap...


Deniz, güneş kumsal...
Eee bir de elimde kitabım ve kulağımda müziğimle,
 dokunmayın keyfime

Kulağımda illa notaların dansının olması şart değil.
Doğanın eşsiz dinletisi; kendini rüzgara bırakmış dalgaların kumsala çarpışları daha da güzel bir ezgi olabilir.
Ancak bu ezgiye kulak verirken elimizde olması gereken kitaplardan bir de: 
Yılmaz ÖZDİL 'in  İsim, Şehir, Hayvan adlı kitabı.
Elbette bu benim tercihim; mizahi tarzı, sivri ve akışkan dili ile kimi zaman dalga geçişlerinde gülümsememe,
kimi zaman geçmişe gidişler ile gözlerimin dalmasına ve tüylerimin ürpermesine neden olan bu kitap.
Güneşin o eşsiz sıcaklığında içimi daha da ısıtıyor.
Özellikle şu günlerde  bize unutturulmak istenen kişileri, olayları, anıları hiç çekinmeden her gün, her satırında, her cümlesinde bizlere ve unutturmak isteyenlere hatırlatan Yılmaz ÖZDİL' e teşekkür ediyorum ve onlara inat defalarca bıkmadan, usanmadan okuyacağıma söz veriyorum...

Birkaç yıla kadar iki kardeştik, ancak sonradan hayatımıza öyle biri girdiki bizimle aynı kandan olmasada bizim üçüncü kardeşimiz oldu işte o ARZU...

nereye gitsek yanımızda, kanlı canlı olmasada heybeti ile orada :))

denedik içine baharat ekledik vee bizim adını koyduğumuz ARZE ;)